Mutlu kent Sinop’ta 1986 yılında doğdum. Annem ve babam; benden üç yaş küçük kız kardeşim ve beni tamamen sevgi dolu bir ortamda, bize güven duygusu ve her zaman yanımızda oldukları hissini vererek, dünyayı keşfetmemiz için olanak sağlayarak ve kendimizi bu dünyada hiç yalnız hissettirmeden büyüttüler. Yirmi yaşıma kadar; yazları yağmurdan sonraki toprak kokularını içimize sindirerek mantar toplamak için gittiğimiz ormanlarda, gece gündüz demeden yüzdüğümüz denizlerde; kışları karı, denizin kasvetini izleyerek huzurla oturduğumuz evimizde mutluluk içinde büyüdüm. 2006 yılında TÜBİTAK Bilim İnsanı Destekleme Lisansiyer Bursunu kazanarak Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne başladım. 2006 Kasımında hayatımın aşkına rastladım. Öğrencilik hayatım süresince alanında en saygın ve dünyaca ünlü hocalarımızdan dersler aldım. Kreşlerde, Ruh Sağlığı kliniklerinde bulunarak stajlarımı tamamladım. 2010 yılında üniversiteyi bitirdim ve hemen ardından psikolog olarak çalışmaya başladım. Türk Psikologlar Derneğinden WISC-R 0-16 yaş arası Çocuklar İçin Zeka Testi, Nöropsikolojik Testler, MMPI Kişilik Envanteri eğitimlerine katıldım. Ankara İli Polatlı İlçesi Kaymakamlığının; Parçalanmış Aile Çocuklarının Eğitimi ve Rehabilitasyonu, Beni Duyun (İntiharı Önleme Projesi), Hobi Merkezi (Üstün Yetenekli Çocukların keşfedilip eğitimi üzerine bir proje), Kadın Eğitim Günleri Projesi gibi projelerine katıldım ve Kaymakam Gürsoy Osman BİLGİN tarafından Polatlı Halkına yönelik verdiğim hizmetlerden dolayı Başarı Belgesine layık görüldüm. 2014 Şubatında hayatımın aşkı ile evlendim. Halen Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı Yüksek Lisans Programına devam etmekteyim. Eğitimler alarak, seminerler vererek, sürekli okuyarak, daha fazla insanı tanımaya çalışarak, klasik romanlardaki kahramanları inceleyerek, yaşlıları dinleyerek, yaşanmışlıklardan bir şeyler çıkartarak, en önemlisi kendimi tanımaya ve anlamaya çalışarak mesleğimi daha da geliştirdim. Ancak bunun bir serüven olduğunu ve her insanın ayrı birer dünya olduğunu da aklımdan hiç çıkartmadım.
8 Eylül 2014 Pazartesi
En Mutlu Kentten Size Mutluluğu Anlatmaya Gelmiş Biri...
Öyle bir kent düşünün ki: tek bir yerden girilsin şehre ve çıkışı da orası olsun. Doğal bir kapı, şehri dış dünyadan bir nebze izole etsin. Kente girdiğiniz andan itibaren hem sağınızda hem de solunuzda deniz olsun ve yemyeşil bir doğası olsun. İnsanlar; ormanlara gidip yağmurlu günlerin ardından gelen ve yağmur, toprak kokusunu içine hapsetmiş olan mantarları toplasın, böğürtlenlerin en morunu, en olmuşunu dikenleri ellerine, bacaklarına batırmadan kopartıp hemen oracıkta yiyebilmek tek endişesi olsun, tek yükleri sırtlarına attıkları havlu olsun, denize girip yengeç, midye çıkartsın ve bunları hemen oracıkta ateşte pişirip yesin, aldığı her nefeste denizin, ormanın kokusunu ciğerlerinde hissetsin, akşamları deniz dönüşü ılık bir duşla tuzlu sudan, kumdan arınmanın ardından kendilerini tekrar sahil kenarlarına atsın, denize bakarak bir şeyler içsin, dostlarıyla eşsiz sohbetlere dalsın ve tatlı mis gibi bir uykuya dalsın. Bu kente kış gelsin, dalgalar kale duvarlarına çarpsın, martılar balıkların olduğu bölgelerde çığlıklar atsın, Tarzan Kemal adında biri köpekleri ile beraber, davulunu çalarak kış günü yalnızca iç çamaşırı ile üşümeden şehri arşınlasın, çöp atanları uyarsın, kadınlar erkekler bazen iş çıkışı gittikleri kahvelerde hoşça vakit geçirsinler bazen denizin karşısına geçip hüzünlü gri mavi denizi seyredalsınlar, balıkçıların tezgahlarını heyecanla izlesinler, evlerinde kentin meşhur kestanesini pişirip, altı hiç sönmeyen çaylarını yudumlarken karlar altındaki masalsı kentlerini izlesinler. Bu kenttekiler evlerinin ilk katlarını hapishane gibi demirlerle çevrelemesinler, camlar-balkon kapıları açık uyuyabilsinler, arabalarını kilitlemeden saatlerce bırakabilsinler, trafik ışıklarına hiç ihtiyaç duymasınlar, kent sakinleri birbirlerine centilmence yol verebilsinler, kadınlar korku duygusunu hiç bilmeden gecenin her vakti dışarıda dolaşabilsinler, zengin fakir aynı okullarda okusunlar, benzer marka kıyafetler giysinler, gezmek için aynı yerlere gitsinler, hasta olduklarında aynı doktora muayene olsunlar. Kadın-erkek, zengin-fakir gibi zıtlıklar hayatlarında hırslara, şiddete, kaygıya, korkuya sebep olmasın onlara güzel bir harmoni katsın. Hırsızlık, cinayet, intihar gibi durumları şehirlerinde nadiren görsünler. Bu kentte kendilerini güvende hissetsinler, kişiler arasındaki maddi uçurumlar onların hayat tarzlarına ve ilişkilerine yansımasın, mutluluğa tüketerek ulaşmaya çalışmasınlar, maddi hırsları ve tatminsizlik duygusunu tatmasınlar, şiddeti, öfkeyi, saldırganlığı kendilerini ifade yolu olarak kullanmasınlar, trafik sesleri, gürültü martılarının seslerinin önüne geçmesin, farklılıkları yüzünden dışlanmasınlar, geçmiş yüklerinden ve gelecek korkularından arınıp anı yaşasınlar, doğaya saygı duyup onu korusunlar, renk dağarcıkları yeşil ve mavinin tonlarıyla dolu olsun beton yığınlarının verdiği griliği pek tanımasınlar, bedenleri alınan bol oksijenle, minerallerle dolsun, doğadan kopmadan kendilerini duyumsayarak yaşayabilsinler, Hayat aynı dinginlikle devam etsin, mevsimler birbirini kovalasın ve insanlar kendilerini mutlu hissetsinler, her daim yaşadıkları kente şükranlarını sunsunlar.
Bu mutlu kentten mutluluğu anlatmaya gelmiş biri size kendisini anlatıyor:
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder